15 Şub 2012

Hezeyanlarım 2 - sizede oluyo mu bilmem ama, bi şeyler oluyo gibi.



Sanki gizli güçler gittikçe her şeyin anlamını yitirmesi için uğraşıp duruyor bizlerle. 


Bi baksanıza.


Çok değil bi 40- 50 yıl evvel böyle miydi?  Bende bilmiyorum ama böyle olmadığına eminim. 


Bi eylemde girdin mi kol kola, dayadın mı sırtını arkadaşına, polisin sırtına inen jopu umrunda bile olmazdı, ne kadar sert vuruyorsa o kadar daha yüksek çıkardı sesin, kollarınızı birbirinizden ayıramazdı bile.


Şimdi bi sıkıyor biber gazını herkes salya sümük bi yana kaçışıyor, yerlerde sürünüyor, ne eylemden eser kalıyor, ne insanlar ne için eylem yaptığınızı hatırlıyor ne de direncinizin anlamı. çünkü direnemiyorsunuz ki. direnemezsiniz. 


Sonra gözleriniz yanarken yaka paça gözaltına alınıyorsunuz, haberlerde en çirkin halinizle çıkmanız bir yana bide marjinal(?) grup diye yaftalanıyorsunuz. 


Sonuç: polis zaferi! 


Biride çıkıp demiyor ki, ne zaferi, ne başarısı.. Lan biber gazı onlarda. o biber gazını Spartaküs'e sıksan adam ağıt yakmaya başlar. 


40- 50 yıl önce ne güzeldir kimbilir. 


ah ah..


safları sıklaştırmanın keyfine bi onlar varabilmiştir herhalde. 


Hadi bunu geçtim şiirlere ne demeli, 


eskiden bi şiiri seviyorsak açıp kitabından okur, sevdiğimiz belli olsun diyede kenarına bi yıldız koyardık. belki bi kağıda yazıp yatağımızın başucuna asardık (çok havalı olurdu) belkide defterimizin arkasına yazardık.


Şimdi,
bir sürü insanın ağızından bir sürü anlamsızca duyguyu ifade etmek için kullanılırken duyar olduk şiirlerimizi.


ahh.. 
Hele o güzelim kitaplarımız, karakterlerimiz.. Kürk Maltolu Madonnamız, Aylak Adamımız, Anayurt Atelimiz.


ağıza almak bilgili cesareti isterdi, Olric’i , Ralkolnikov’u , Zebercet'i , Gregor Samsa’ yı. 


Dillendirdiğin şeyin hakkını vermeliydin, çünkü emek önemliydi, hayal gücü önemliydi.


Şimdi;
sadece can alıcı paragrafları okur olduk. süs haline getirdik kitaplarımızı.


Onca emeği.. hayali.


Sahafların bile içine ettik. Eski kitaplar bizde tutku olmaktan, anı olmaktan çıktı, sadece fotoğraf çektirirken aklımıza gelir oldu. aynı sayfalarda gezinmiş olan onlarca parmağı unuttuk.


Eğer mezarda kemiklerin sızlaması diye bir şey varsa,  sızlayacak kemik bırakmadık. un ufak ettik, beyinlerini parçaladık, gözlerini çıkarttık.. Sabahattin Alinin, Oğuz Atay'ın, Kafka'nın.


ah ah..


“hayat çok anlamsız” dediğimizde felsefe yaptığımızı sandık, bi şeyleri anlamlandırmak yerine, anlamsızlıklarımıza kılıf yaptık.


Sormayı, sorgulamayı unuttuk. 


Tanrıdan ilk şüphe edişimizle diyalektiği yalayıp yuttuk sandık.


Hegeli, Marksı çiğnedik.


değişmek yerine dönüştük. 


Eskiden böylemiydi. eminim değildir.


felsefe dedin mi akan sular dururdu. bi adım geriye çekilinir kağıt kalem çıkarılırdı.


Felsefenin temel ilkeleri kitabı yalanıp yutulmadan felsefe lafı ağıza bile alınmazdı.


ahh ah.


Eskiden fikirlerde önemliydi, 
şiirler mesela, şiirleri fikirlerin yazdığı gerçeği kabul edilir ve ona göre sahiplenilirdi. 
Elleri kana bulanmış olanlar adını anmaya hiç değilse utanırdı.


Şimdi; kirli ağızlara pelesenk oldu, televizyon şovlarına konu oldu, miting malzemeleri oldu.


Ne Nâzım'ın değeri kaldı, ne Süreyya'nın, ne Neruda'nın.


Hepsinin içini boşalttılar.


Che'yi converslere bile bastılar, yerlerde sürüklediler, üzerine bastılar, kirli vücutlara kazıdılar, haberlerle kirlettiler. 


Eskiden önemliydi ağıza almak kimilerinin ismini, aldın mı hakkını vermeliydin. adın gibi bilmeliydin ne için yaşadığını ve öldüğünü. 


Markstan bi kaç söz edip hava atacaklarsa da bunu o havanın hakkını verebilecek insanların yanında yaparlardı, içki masalarında sözde siyasetçilik, eski solculuk oynayarak değil.


Manifesto'yu elinde taşımak mangal gibi bi yürek isterdi, oturup tartışacak bilgileri yoksa elini bile sürmezlerdi. değerliydi.


Bi abi demişti ki; kapitalizm korktuğu, kurtulmak istediği şeyleri, en iyi içini boşaltarak kurtulur.
elleriyle dokunurlar, dillerine dolarlar, anlatırlar anlatırlar.. anlamsızlaştırırlar. 


Derdi ki; kapitazlim ne zaman karşısında olduğu bi kişinin, bi fikrin, bi kitabın, bi düşüncenin adını ağızına aldımı. O zaman korkun.  Bir şeyinizi daha kaybedeceksiniz demektir.


O yüzden, savunduğunuz şeyleri korumayı iyi öğrenin. Derdi.


Öğrendik mi bilmiyorum.


Sanırım öğrenemedik.


Hala bi şeyleri kaybediyoruz. sevilebilecek her şeyi yavaşça kaybediyoruz.


Ve bu dünya bazı güzel şeyleri kaybettikçe daha yaşanmaz bir hal alıyor. 


40-50 yıl önce böyle miydi?


Eminim değildir. 


ama şundan eminim ki, bazı gizli güçler gittikçe her şeyin anlamını yitirmesi için uğraşıp duruyor bizlerle. 


ahh ki ne ah.

8 yorum:

  1. Politik bir yazı görmek güzel...Ben Üniversite öğrencisiyim, Felsefe bölümü. Birkaç arkadaşım tutuklu, VE BİBER GAZINA dayanamadık. Çünkü binlerce değil onlarca kaldık.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Bu yorum yazar tarafından silindi.

      Sil
    2. bende öğrenciyim ve üniversite içinde yalnızlaşmanın (daha doğrusu yalnızlaştırılmanın) nasıl bir şey olduğunu biliyorum. artık bi çok şey belki daha zor ama yapmaya çalıştıklarımızda çok daha fazla anlamlı.

      Sil
  2. Yahu ne güzel bir yazı olmuş! Söylemek istediğim -ve kimi zaman, anlayacak birisiyle karşılaştığımda söylediğim- sözlerin daha düzenli ve bir arada halini sunuvermişsin.

    Zihnine sağlık.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. teşekkürler, aslında pek düzenli bir yazı olmadı. insanın hani "şurama kadar geldi" dediği anlar vardır ya, işte öyle bi anda yazmıştım.

      Sil
  3. hangi üniversitede okuyorsun sorabilir miyim? bunları okuyunca bi fikir oluşuyor da haliyle o mu merak ettim

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Trakya üniversitesinde okuyorum. büyük ihtimalle aklında oluşan fikir bu değildir :) ama bu bahsettiklerim o kadar genelki, heryerdeler heryerde.

      Sil
  4. istanbul üni'de olsan bu yazın 5 sayfayı geçebilirdi o zaman ya da hiç yazmazdın bilemiycem neyse klavyene sağlık :)

    YanıtlaSil